10 Ocak 2013 Perşembe

Suçun Ardındaki Pislik



7 Ocak 2013
Şiddet suçlarındaki artışın nedeni hayret verici bir açıklama olabilir mi?
George Monbiot, 8 Ocak 2013 Guardian
Başlangıçta inanılmaz geldi. Hipotez o kadar acayip ki kendi kendime güldüm. İddiaya göre, 20. yy'ın ikinci yarısındaki ve 21. yy'ın ilk yıllarındaki şiddet suçlarındaki artış ve azalma, güvenlik ve adli uygulamalar, yanlız ebeveynler, ekonomik kriz, uyuşturucu madde veya kürtajın yasallaşması ile ilgili değildi, gerçek sebep... kurşunmuş.
Kurşun derken mermiyi kastetmiyorum. Dünya'nın pek çok kesimini etkileyen ve tüm öngörülere rağmen daha sonra da düşüşe geçen suç dalgaları, geçen hafta Mother Jones tarafından yayımlanan bir makalede (1), kurşun bazlı boya ve kurşun içeren yakıtların kullanılması ile ilişkilendiriliyor.
Kanıtları görene kadar gülünç geliyor. Şehirler, eyaletler ve ülkeler üzerinde yapılan çalışmalara göre, suç artışı ve düşüşü bebeklerin eser miktarda kurşuna maruz kalmasını 20 yıllık bir ara ile izliyor (2,3,4). Fakat bu bize yanlızca bir korelasyon; rastlantısal olabilecek bir ilişki fikri sağlıyor. Mother Jones'un pek çok bilimsel esere dayanan makalesi, suçun kurşundan kaynaklandığını savunuyor.
Belgeleri okumakla başladım. Belgeler makalenin söylediğini mi söylüyor? Evet. Daha sonra alıntıları bilimsel literatürden kontrol ettim: kontrol ettiğim üç alıntıya bilimsel literatürde 301 gönderme vardı (5). Tüm bu belgeleri (yabancı dillerde olan bir kaçı hariç) ve düzinelerce başka belgeyi inceledim. Beni en çok şaşırtan, teze karşı çıkan tek bir çalışmanın (6) olmasıydı. Bu çalışma da, en önemli petrol katkılı tetraetil kurşun üreticilerinden biri olan Ethyl Corporation tarafından maddi olarak desteklenmişti. Buna karşın, tezi destekleyen başka pek çok çalışma da buldum. Her ne kadar delice gelse de, kurşun zehirlenmesi şiddet suçlarındaki artış ve düşüşünün en önemli nedeni gibi görünüyor.
Çalışmaların ele aldığı tüm ülkelerde, suç eğrisi aynı. Kurşun farklı zamanlar ve yerlerde (1970'li yıllarda ABD'de, 1990'lı yıllarda da Avrupa'nın pek çok yerinde) önce boyadan daha sonra da petrolden çıkarılmış, tüm bu farklı zaman ve şartlara rağmen ortaya çıkan şey aynı: şiddet suçları kurşun kirlenmesinin tepe noktasına ulaşmasından 2o yıl sonra zirveye ulaşıyor (7,8,9). Bir zamanlar aralarında dağlar kadar fark olan ABD deki büyük şehirlerle küçük şehirler de eşitlenmiş, ayrıca etki 20 yıl sonra kayboluyor (10).


Bu durumun başka bir açıklaması yok gibi görünüyor. Sözkonusu araştırmacılar, sosyal, ekonomik ve hukuki faktörler gibi işlemi karmaşıklaştıran belirgin değişkenleri düzelmek için ciddi çalışmalar yapmışlar. Çalışmalardan biri, 15 farklı değişken göz önüne alındıktan sonra, en fazla kurşun kirliği olan ABD eyaletlerinde dört katlık bir cinayet artışı olduğunu belirlemiş (11). Bir başka çalışma, ABD şehirlerindeki saldırı artışlarının %90'ının kurşun seviyeleri ile açıklanabileceğini ortaya çıkartmış (12).
Cincinnati'de yapılan bir çalışma, mahkum olan gençlerin kemiklerinde, toplumun diğer kesimlerine oranla çok daha fazla kurşun bulunduğunu belgelemiş (13). 19 Çalışmayı ele alan bir meta-analiz ( çalışmalar üzerinde yapılan değerlendirme) gençler arasındaki suç işleme oranını, kurşuna maruz kalma dışında, açıklayabilecek başka faktörlere ilişkin herhangi bir kanıt bulamamış (14).
Yüksek kapasiteli sinirsel bir zehrin, davranışsal değişimlere neden olması gerçekten şaşırtıcı mı? Çok küçük kurşun seviyelerinin bile IQ üzerindeki olağanüstü olumsuz ve kalıcı etkisi 10 yıllardır biliniyor. Davranışsal etkileri ise ilk kez 1943 yılında belgelendi; Beşiklerindeki kurşun bazlı boyayla boyanmış parmaklıkları kemiren bebeklerin atlattıkları ağır zehirlenmeden sonra, aşırı saldırgan ve şiddete eğilimli oldukları ortaya çıkmıştı (15).
Bebeklikte gerçekleşen kurşun zehirlenmeleri, çok düşük seviyede bile olsa, beynin davranış ve mizacı düzenleyen (anterior cingulate cortex ve prefrontal cortex) bölümlerine zarar veriyor (16). Etki, erkek çocuklarında kız çocuklarına oranla daha fazla görülüyor. Kurşun zehirlenmesi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (17,18), saldırganlık ve bir çalışmaya göre de psikopatlık ile ilişkilendiriliyor (19). Kurşun o kadar zehirli ki, güvenli olduğu hiç bir seviye yok (21,22).
Çoğunlukla şehir içinde, trafiğin yoğun olduğu bölgelerde kurşun bazlı boyanın dökülmeye başladığı, onarım görmemiş evlerde yaşayan Afrikalı Amerikalılar büyük olasılıkla beyazlara oranla daha fazla kurşun zehirlenmesine maruz kalıyor. 1986 Yılında yapılan bir çalışmaya göre, beyaz çocukların %18'inin siyahi çocukların ise %52'sinin kanında desilitre başına 20 miligramdan fazla kurşun bulunmuştu (23). 1976 ve 1980 Yılları arasında yapılan bir başka çalışma, siyahi bebeklerin kanında, desilitre başına inanılmaz bir oran olan 40mg kurşun bulunma oranı, beyaz çocuklardan 8 kat fazla olduğunu belirledi. Bu iki çalışmanın ortaya koyduğu önermeler, siyahi ve beyaz Amerikalılar arasındaki suç oranı farkını (25) ve Bell Eğrisi kitabında sözü edilen IQ farkını da açıklayabilir.
Dünya'da tetraetil kurşun üreten tek bir üretici var. Innospec adı verilen bu kuruluş İngiltere'nin Ellesmere Port bölgesinde. Ürünün İngilterede satılması uzun süredir yasak, bununla birlikte kuruluş kendi web sitesinde, ürünlerini diğer ülkelere sattığını kabul ediyor (27). Innospec benimle görüşmeyi kabul etmedi, fakat başka haberlere göre tetraetil, Afganistan, Cezayir, Burma, Irak, Kuzey Kore, Sierra Leone ve Yemen gibi ya karışıklık içindeki ya da halkın yöneticilerin umurunda olmadığı ülkelere hala ihraç ediliyor (28,29).
Firma 2010 yılında Associated Octel adı altında, çok büyük karlar karşılığında tetraetil satabilmek için Irak ve Endonezya'da milyonlarca dolar rüşvet ödediğini kabul etti (30). İngiliz ve ABD mahkemeleri ile yapılan bir anlaşma sonucu, Innospec o kadar hafif cezalarla kurtuldu ki, Adalet Lordu Thomas “bu tip anlaşmalar bir daha asla yapılmamalıdır.” açıklamasını yaptı (31). Bu firmanın kaç hayatı mahvettiğini ise ancak Allah bilir.
İngiliz hükümetinin bana söylediğine göre, tetraetil kurşun AB ihracı sınırlı mallar listesinde olmadığı için Innospec'in istediği kişiye satış yapmasını engellemek amacıyla yapılabilecek bir şey yok (32). Bunun için bir terim var; çevresel ırkçılık.
Kapsamlı etkisi uzun yıllardan sonra anlaşılan kurşun kirliliğinin, şiddet suçları üzerindeki etkisi gerçekse, pek çok hayatı mahveden suçların ardında çok daha büyük bir suç var demektir.
www.guardian.co.uk

Çeviren : Murat Ertaş
References:
2. Rick Nevin, May 2000. How Lead Exposure Relates to Temporal Changes in IQ, Violent Crime, and Unwed Pregnancy. Environmental Research, Vol.83, Issue 1, pp1–22. http://dx.doi.org/10.1006/enrs.1999.4045
3. Rick Nevin, 2007. Understanding international crime trends: the legacy of preschool lead exposure. Environmental Research Vol. 104, pp315–336.
doi:10.1016/j.envres.2007.02.008
4. Jessica Wolpaw Reyes, May 2007. Environmental Policy as Social Policy? The Impact of Childhood Lead Exposure on Crime. National Bureau of Economic Research Working Paper 13097. http://www.nber.org/papers/w13097
5. The three papers whose citations I checked were Rick Nevin, May 2000, as above;
Rick Nevin, 2007, as above and Jessica Wolpaw Reyes, May 2007, as above.
6. Patricia L. McCalla and Kenneth C. Land, 2004. Trends in environmental lead exposure and troubled youth, 1960–1995: an age-period-cohort-characteristic analysis. Social Science Research Vol.33, pp339–359.
7. PB Stretesky and MJ Lynch, May 2001. The relationship between lead exposure and homicide. Archives of Pediatrics and Adolescent Medicine, vol.155, no.5, pp579-82.
8. Paul B. Stretesky and Michael J. Lynch, June 2004. The Relationship between Lead and Crime.Journal of Health and Social Behavior, Vol.45, no.2, pp214-229. doi: 10.1177/002214650404500207
9. Howard W. Mielke and Sammy Zahran, 2012. The urban rise and fall of air lead (Pb) and the latent surge and retreat of societal violence. Environment International Vol. 43, pp 48–55. doi:10.1016/j.envint.2012.03.005
10. Bureau of Justice, no date given. Homicide Trends in the U.S.http://bjs.ojp.usdoj.gov/content/homicide/city.cfm
11. PB Stretesky and MJ Lynch, May 2001, as above.
12. Howard W. Mielke and Sammy Zahran, 2012, as above.
13. Herbert L. Needleman et al, 2002. Bone lead levels in adjudicated delinquents: a case control study. Neurotoxicology and Teratology, Vol. 24, pp711 –717.
14. David K. Marcus, Jessica J. Fulton and Erin J. Clarke, 2010. Lead and Conduct Problems: a Meta-Analysis. Journal of Clinical Child and Adolescent Psychology, vol.39, no.2, pp234-241. http://dx.doi.org/10.1080/15374411003591455
15. R.K. Byers and E.E. Lord, 1943. Late effects of lead poisoning on mental development, American Journal of Diseases of Children, Vol. 66, pp. 471– 483.
16. Kim M Cecil et al, 2008. Decreased Brain Volume in Adults with Childhood Lead Exposure. Decreased Brain Volume in Adults with Childhood Lead Exposure. PLoS Medicine, vol. 5, no. 5. doi:10.1371/journal.pmed.0050112
17. Joel T. Nigg et al, January 2010. Confirmation and Extension of Association of Blood Lead with Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder (ADHD) and ADHD
Symptom Domains at Population-Typical Exposure Levels. J Child Psychol Psychiatry. Vol. 51, no.1, pp.58–65. doi:10.1111/j.1469-7610.2009.02135.x.
18. Joe M. Braun et al, 2006. Exposures to Environmental Toxicants and Attention Deficit Hyperactivity Disorder in U.S. Children. Environmental Health Perspectives vol. 114, pp.1904–1909. doi:10.1289/ehp.9478
19. John Paul Wright, Danielle Boisvert and Jamie Vaske. July 2009. Blood Lead Levels in Early Childhood Predict Adulthood Psychopathy. Youth Violence and Juvenile Justice, vol.7, no.3, pp.208-222. doi: 10.1177/1541204009333827
20. Rick Nevin, 2007, as above, reports that “there is no lower blood lead threshold for IQ losses”.
21. David Bellinger concludes that “No level of lead exposure appears to be ‘safe’ and even the current ‘low’ levels of exposure in children are associated with neurodevelopmental deficits.”. April 2008. Very low lead exposures and children’s neurodevelopment. Current Opinion in Pediatrics, Vol.20, no.2, pp172-177. doi: 10.1097/MOP.0b013e3282f4f97b
23. Royal Society of Canada, 1986. Lead in the Canadian Environment. Science and Regulation. Cited by Rick Nevin, 2007, as above.
24. Agency for Toxic Substances and Disease Registry, 1988. The Nature and Extent of Lead Poisoning in Children in the United States. US Department of Health and Human Services. Cited by Rick Nevin, 2007, as above.
25. Rick Nevin, 2007, as above.
26. Rick Nevin, February 2012. Lead Poisoning and The Bell Curve. Munich Personal RePEc Archive MPRA Paper No. 36569. http://mpra.ub.uni-muenchen.de/36569/
29. Anne Roberts and Elizabeth O’Brien, 2011. Supply Chain for the Lead in Leaded Petrol. LEAD Action News, vol.11, no.4.
32. I was passed by Defra to the Department for Transport, then by the DfT to the Department for Business, which told me it was all down to the European list. It was clear that none of them were remotely interested in the issue, or had considered it before.

Metnin orjinal hali için lütfen linke tıklayın.


29 Aralık 2012 Cumartesi

Tosun Paşa'yı Beklerken


Tosun Paşa'yı herkes en az bir kez izlemiştir. Aralarındaki anlaşmazlığı çözemeyen iki aileden biri, uyanıklık yapıp, uşaklarını Tosun Paşa kılığına sokar. Amaç; uzun zamandır süren “Yeşil vadi” anlaşmazlığını lehlerine sonuçlandırmaktır. Tüm alt yapısı ve kadrosuyla unutulmazdır, her gerçek sanat eseri gibi yaratıcılarını gölgede bırakmış bir filmdir.

Son 10 yıldır Türkiye'nin başına gelen tam da buymuş gibi geliyor bana. Bir grup aklı evvel, Yeşil Vadi anlaşmazlığını Tosun Paşa ile çözmeye karar vermiş gibi görünüyor. Buldukları Tosun Paşa da tam da filmdeki gibi. Rolüne kendini kaptırdıkça kaptırıyor, çevresindekiler verdikçe alıyor gazı. Canını sıkana veriyor şamarı, buna Daver Bey'de dahil. Esiyor, gürlüyor, başlangıçta rol icabı tırsan olayın tezgahçıları, Tosun Paşa'ya inanan kitle arttıkça sahiden tırsmaya başlıyor. Ama ne çare gerçeği de açıklayamazlar artık.

Film boyunca Tosun Paşa'nın kabalıklarını bıyık altından gülerek sempatiyle izliyoruz, nasılsa gerçek ortaya çıkacak, kimsenin de burnu bile kanamayacak biliyoruz. Kemal Sunal'ın oynadığı tüm filmler böyledir, Kemal Sunal, filmlerinde kaba kuvveti zalimleri cezalandırmak akıllandırmak için, hem de kısa bir süre kullanır. Durum böyle olunca filmdeki tüm zulüm hakedene yapılmış tatlı sert uyarılar gibi geliyor bize.

Bununla birlikte, bizim yaşadığımız bir film değil. Tosun Paşamız kendini oyuna kaptırdıkça zıvanadan çıkıyor, geldiği yeri, kapasitesini unutup çevreye saldırıyor. Şamar üstüne şamar, paylama üstüne tehdit gırla gidiyor, tuttuğunu içeri atıyor. Hele bir de eskiden destekçisi olan bir iki uyur gezer “belki de beklediğimiz Tosun Paşa bu değil” şüphesini dillendirince, işte asıl kıyamet o zaman kopuyor. Filmde küçük bir şokla kendine gelen çakma Tosun Paşa Şaban, gerçek hayatta ölçüsüzce çirkinleşip başvurduğu gücün dozunu artırıyor.

Bu Tosun Paşa, beklenen Tosun Paşa değil. Hatta Tosun Paşa diye biri de yok, birden ortaya çıkıp çakma Tosun Paşa'nın maskesini düşürmeyecek. Uyguladığı zulmün hesabını sormayacak, ya Yeşil Vadi'yi paylaşmayı öğreneceğiz, dalavere olmadan anlaşacağız ya da çakma Tosun Paşa'ların zulmüne razı olacağız.

29 Aralık 2012
Murat Ertaş

15 Ekim 2012 Pazartesi

Romnesia




Ekonominin parazit bir sınıf tarafından ele geçirilmesini haklı çıkartmak için kuvvetli bir mit kullanılıyor.

George Monbiot, Guardian 24 Eylül 2012


Bu olguya Romnesia diyebiliriz: Zengin sınıfın zengin olma sürecinin içeriğini unutması. Aldıkları eğitimi, mirası, aile ilişkilerini, çevrelerini, dolaylı tanıdıklarını ve emekleri ile onları zenginleştiren iş gücünü unutmaları. Devlet aygıtının sağladığı alt yapı, güvenlik, eğitilmiş iş gücü, verdiği ihale, sübvansiyon ve destekleri unutmaları.

Her politik sistemin varlığını haklı çıkartan bir mite ihtiyacı vardır. Sovyetler Birliği'nin altı saatte 100 ton kömür çıkartmasıyla ünlü madencisi Alexey Stakhanov'u vardı. ABD'de ise, Horatio Alger'in sıfırdan zirveye hikayelerinin (1) kahramanı Richard Hunter vardı.
Her iki hikaye de bir nebze gerçek içeriyordu. Stakhanov inandığı dava için çok çalışıyordu, bununla birlikte söylenen üretim miktarı büyük ihtimalle gerçek değildi.(2). Alger romanlarını yazdığında, ABD'de fakir olan bazı insanlar gerçekten çok zengin olmuştu. Bir sistem ideallerinden (Sovyetler Birliği örneğinde üretim, ABD'de ise fırsat eşitliği) uzaklaştığı oranda kendini haklı çıkartan miti daha çok dillendirmeye başlar.

Gelişmiş ülkeler, bireyler arası dengesizliğin artmasına ve sosyal hareketliliğin azalmasına boyun eğdikçe, “kendini yaratan birey” miti de o oranda güçlenir. Bu mit, tam zıttını haklı çıkartmak için kullanılır: miras kalmış ekonomik gücü diğer insanların zenginliğini derdest etmek için kullanan, rant peşinde yenilmez güçlü bir sınıfı.

Romnesia'nın en basit örneği Avustralya'lı maden sanayicisi Gina Rinehart'tır diyebiliriz. Rinehart, “Milyonerlik kimsenin tekelinde değil,”. “Zenginleri kıskanıyorsanız, oturduğunuz yerden şikayet etmek yerine; daha fazla para kazanmak için bir şeyler yapın - daha az içki, sigara için, arkadaşlarınızla daha az görüşüp çalışmaya daha çok zaman ayırın ... Köklerimizi unutmayın, ve kendi başarınızı kendiniz yaratın.” diyor.(3)

Oysa Rinehart köklerini kendi unutuyor. Milyoner (Rinehart'ın durumunda milyarder) olmak isteyenlere öğüt verirken, babadan kalan demir madeni, servet ve muazzam mülk artışının yararlı olacağını eklemeyi unutuyor. Tüm hayatı boyunca yattığı yerden dart oynasa bile gene de olağanüstü zengin biri olacaktı.

Zengin listeleri servetlerini, yenilikçilik veya üretimden çok, miras veya rant gelirleriyle edinmiş insanlarla dolu. Bu listeler, spekülatör, mülk zenginleri, IT tekelleri, tefeciler, banka yöneticileri, petrol şeyhleri, maden sanayicileri, oligarklar ve ürettikleri değerden çok daha fazlası ödenen genel müdürler kataloğu gibi.

Kısaca, yağmacılar. Maden baronlarının en zenginleri, devletin doğal kaynakları üç kuruşa sattığı kişiler. Rus, Meksikalı ve İngiliz oligarklar kamu mallarını özelleştirme yoluyla değerinin çok altında ele geçiren, ve herbiri artık Deli Dumrul Köprüsü işleten insanlar.(4). Bankacılar ise müşterilerini ve vergi veren vatandaşları akıl almaz araçlarla soyup soğana çeviriyor. Bununla birlikte, rantiye ekonomiyi ele geçirdikçe, karşı tarafın da hikayesi anlatılmak zorunda.

Richar Hunter edebiyatı yapmayan Cumhuriyetçi yok gibidir ve bu anlatılan, sıfırdan zirveye geyiklerinin hemen hemen tümü martaval çıkmıştır. “Ann ve ben sahip olduğumuz her şeyi, eski usüllerle kazandık” diyor Mitt Romney(5). Eski usül derken korsan Karasakal'ın usülünden bahsediyor her halde. Rolling Stone dergisinde yayınlanan dumanı tüten iki yazı, yaşama şansı olan firmaların, değer ve iş imkanlarının (6) yok edildiği, devlet destekli alım operasyonunu ve Romney'in siyasi kariyerini (7) kurtaran, ağır maliyetli federal kurtarma planını belgeliyor.

Ekonomik parazitlik Romney'de vücut buluyor. Finans sektörü, kendini zenginleştirmek için diğer insanları zayıf düşüren, iş imkanlarını yok eden, yuva yıkan, hayat söndüren bir makineye dönüştü. Finans sektörü politika üzerindeki pençesini sıktıkça, vekilleri tam aksi hikayeyi anlatmak zorunda kalıyor: Cesur girişimcilerin taşı sıkıp suyunu çıkartarak servet edinmelerinden, yaşamsever atılımlardan, yenilikçilik ve yatırımcılıktan dem vuruyorlar.
Hikayenin bir de satır arası var. “Bunu herkes yapabilir - ben hiç yardım almadan yaptım” bununla asıl söylenmek istenen “ vergi vererek diğer insanlara yardım etmek istemiyorum, diğer insanlar da benim yaptığım gibi kendilerine yardım etsinler”. Babalarından demir madeni kalmış olsa bile bu böyle.

Gina Rinehart fukaraya kendini taklit etmesini öğütlediği makalesinde, asgari ücretin düşürülmesini de öneriyor. Milyoner olabilecek birinin hakça ücretlendirmeye neden ihtiyacı olsun ki?

2010 Yılında, ABD'nin en zengin %1'i ABD'nin 2010 yılı gelirinin %93'ünü ele geçirdi(8). Aynı yıl kurumsal genel müdürler, ortalama olarak, orta gelirli bir işçinin 243 katını (aynı oran 1965 yılında 10 kat daha düşüktü, yani 24:1) kazandı (9,10). Gelir dağılımı eşitsizliğini ölçen Gini katsayısı, 1970 ve 2010 yılları arasında astronomik bir yükseliş yaşayarak 0,35'ten 0,44 değerine ulaştı(11).

Sosyal hareketliliğe gelince, OECD tarafından yapılan zengin ülkeler listesinde, bir bireyin gelirinin babasının gelirine yakın olma ihtimali en yüksek olan üç ülke sırasıyla, İngiltere, İtalya ve ABD olarak ortaya çıkmakta(12). Bu ülkelerden birinde, fakir doğarsanız fakir, zengin doğarsanız zengin kalma ihtimaliniz daha yüksek. Bu üç ülkenin kendini eşsiz fırsatlar ülkesi olarak tanıtması da tesadüf olmasa gerek.

Eşit fırsat, kendini gerçekleştirme, destansı bireycilik: yokedici kapitalizmin yaşamı için gereksinim duyduğu mitler olarak ortaya çıkıyor. Romnesia ultra zenginlere, diğer insanların servetlerine yaptıkları katkıyı inkar etmelerine ve kendilerinden daha az şanslı olanlara yardımı reddetmelerine olanak sağlıyor. Bir yüzyıl önce parazit olarak değerlendirilen girişimciler rantiye sınıfının ünvan, tarz ve tutumunu benimsemişti. Bugün ise parazitler girişimci olduklarını iddia ediyor.


Referanslar:
1. The Ragged Dick serisi.
4. Mike Lofgren uses this term in this fascinating article:http://www.theamericanconservative.com/articles/revolt-of-the-rich/
8. Emmanuel Saez, 2nd March 2012. Striking it Richer: the Evolution of Top Incomes in the United States (Updated with 2009 and 2010 estimates).http://elsa.berkeley.edu/~saez/saez-UStopincomes-2010.pdf
9. Joseph Stiglitz, 2012. The Price of Inequality. Allen Lane, London.
10. Lawrence Mishel, Jared Bernstein and Heidi Shierholz. The State of Working America 2008/2009. Economic Policy Institute, cited by Joseph Stiglitz, as above.
12. OECD, 2010. Economic Policy Reforms: Going for Growth. Chapter 5, Figure 5.1.http://www.oecd.org/tax/publicfinanceandfiscalpolicy/45002641.pdf

9 Ekim 2012 Salı

Elektrikli otomobiller neden fahiş fiyata satılıyor?


Günümüzün yükselen trendi elektrikli otomobiller ne zaman söz konusu olsa, endüstrinin ana aktörleri ulaşımın geleceğinin elektrikli araçlarda olduğunu kabul etmekle birlikte yeni teknolojinin maliyetinden söz açıp, elektrikli otomobillerin geleneksel içten yanmalı araçlardan daha pahalı olacağını ifade ediyorlar. Modern dünyanın “uzmanlık” kutucuklarına sıkışmış profesyonelleri, konuyu eleştirel düşünceyle ele almak yerine yukarıdan aşağı dağıtılan, bilgilendirme notlarına inanmayı tercih ediyor, normal vatandaşın tutumu ise çoğunlukla bu “yeni teknoloji” fikrine dayalı fiyat artışını kerhen de olsa bağrına basmak oluyor.

Bilmemiz gereken; elektrikli otomobil teknolojisinin 19. yy'ın başından beri var olduğu ve 1900 yılına kadar hız rekorunu elinde tutmasına rağmen, işletme maliyeti ve menzil gibi konularda içten yanmalı motorlara sahip araçlarla rekabet edemedikleri için varlıklarını sürdürememiş olduklarıdır. Artan yakıt fiyatları ve çevresel duyarlılık gibi yeni etkiler elektrikli otomobilleri tekrar gündemimize taşıdı. Elektrikli otomobillerin tekrar gündeme gelmesi otomotiv endüstrisinin desteğinden çok yeniliklere açık bireyler sayesinde oldu. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde konuyla ilgili vatandaşlar, forklift gibi başka araçlardan çıkmış eski elektrik motorlarını otomobillerine takarak kendi dönüşümlerini gerçekleştirdiler. 2009 yılına gelindiğinde pek çok kişi, eski otomobillerini dönüştürerek kendi kısa mesafeli elektrikli taşıtlarının dönüşümünü gerçekleştirip tecrübelerini paylaştı. Dönüşüm gerçekleştirildikten sonra, yakıt maliyeti o kadar düşüyordu ki ilk başta fazla gibi görünen dönüşüm maliyeti (8.000 – 10.000 usd) ABD'li kullanıcıları caydırmadı. Internet'in de yardımıyla yayılan bilgi, Avrupa'daki kullanıcılardan başlayarak tüm Dünya'ya yayıldı. Kendi dönüşümünü yapmak artık bir bilgi sorunu olmaktan çıkıp, mevzuat ve maliyet sorununa dönüşmüş oldu.


Alman yapımı elektrikli araç (1904)

Bireysel kullanıcılar kendi insiyatifleriyle yeni denemeler yapıp bilgi paylaşırken, Dünya otomotiv devi GM 1990'lı yılların ortalarında, California eyaleti Hava Kaynakları Kurulu tarafından alınan bir karar gereği, California eyaletinde geleneksel otomobilleri satmaya devam edebilmek için, EV1 adını verdikleri ilk ticari elektrikli otomobili üretti. Bununla birlikte şirket ileride alacağı stratejik! kararlara engel olmaması ve sorumluluk yaratmaması için, araçları satmak yerine kiralamaya karar verdi. Petrol endüstrisinin California eyaletinde yürüttüğü baskı kampanyası sonuç verip söz konusu karar değiştirilince, 2002 yılında tüm EV1 modelleri toplatılıp, otomobil sahiplerinin kalan ücreti ödeme talepleri de reddedilerek tahrip edildiler. GM stratejik! kararını vererek EV1 yerine daha kârlı olan Hummer'ı üretmeyi seçti. http://en.wikipedia.org/wiki/General_Motors_EV1  


ev1 (GM 1996-1999)


Petrol ve Otomotiv endüstrisinin önde gelen şirketleri elektrikli otomobil fikrini balçıkla sıvamaya çalışırken, 2003 yılında kurulan Tesla Motors (http://www.teslamotors.com) menzili 480 km olan ve aküsünün tamamen dolması 3,5 saat süren Tesla Roadster'i üretti. Bugün Tesla Motors'un 4 kapılı sedan modeli olan Model S, ABD'de 49.000 usd fiyatla satılmakta. Dünya'da ise çok daha makul fiyatlar (10.000 usd) oluşmuş durumda (http://yzfc.en.alibaba.com/). Avrupa Birliği'nde ise yedi girişimci firma ve M.I.T'nin ortaklaşa projesi olan Hiriko projesi hayata geçirilmiş durumda (http://www.hiriko.com/).





Hiriko

Elektrikli otomobil teknolojisi, geleneksel içten yanmalı motor teknolojisi ile karşılaştırıldığında üretim ve maliyet açısından açık ara önde. Elektrikli otomobillerde kullanılan elektrik motorlarını üretmek içten yanmalı bir motoru üretmekten çok daha kolay, bugün istediğimiz güçte bir doğru akım motoru üretmek için, halihazırda ülkemizde bulunan herhangi bir DC motor üreticisine sipariş vermeniz yeterli, gerekli olacak motorlar zaten başka araçlar (forklift vs.) için üretiliyor. Elektrikli araçlardaki hareketli parça sayısı içten yanmalı motora sahip araçlara göre %90 daha az, bu da arıza ve bakım giderlerinin aynı ölçüde azalacağı anlamına geliyor. Bir otomobilin üretiminde kullanılan motor dışındaki diğer aksam içinse sayılamayacak kadar çok alternatif çıkabilir.

Uzunca bir süre ilerlemenin önünü kesmeyi başaran petrol ve otomotiv endüstrisi yavaş yavaş bükemediği eli öpmek için eğiliyor. Ama ne kârlılıklarından ne de hakim pozisyonlarından vazgeçmek istemiyorlar, bize elektrikli araç teknolojisinin yeni bir teknoloji olduğunu, bu teknolojiyi geliştirmek için yüksek ARGE harcamaları yaptıklarını söylüyorlar. Fahiş kâr arzularını ARGE harcaması söylemiyle gizlemeye çalışıyorlar. Ülkemizde üretim yapan Renault daha da ileri gidip, bize aracı hem daha pahalı satacağını hem de aküleri kiralayacağını (83 Euro/Yıl) bile söyleyebiliyor (http://www.renaultelektrikliaraclar.com/page.aspx?id=2082).

Elektrikli otomobil teknolojisi yeni değil, pahalı da olamaz. Gerekli olan tüm alt yapı ve bilgi hazır, ulaşım teknolojisinde önemli bir değişikliğin eşiğindeyiz. Bunu otomotiv endüstrisi de biliyor, ama o gün gelene kadar, her zaman yaptıkları gibi en fazla kâr edecekleri yolu tercih ediyor. Bunu yaparken de, Antalya'nın “halkçı” Büyük Şehir Belediye Başkanı da dahil olmak üzere tüm enstrümanları kullanıyorlar.

Murat Ertaş  
04-10-2012


4 Ekim 2012 Perşembe

Blair'i Tutuklama Girişimine Ödeme Yapıldı


29 Ağustos 2012 
Çeviren: Murat Ertaş


Basın Açıklaması: Başbakan'ı tutuklama girişimlerine ödenen para miktarı 10.000 pound'u geçti.

Blair'i Tutuklayın Kampanyası Salı günü, Hong Kong'daki halka açık bir etkinlikte Tony Blair'i tutuklamaya teşebbüs eden Tom Grundy'e 2.400 pound ödeyecek.

Kampanya hiç kimsenin yasaların üzerinde olamayacağı ilkesini desteklemek için düzenlenmişti. George W. Bush ve Tony Blair tarafından gerçekleştirilen 2003 Yılı Irak işgali, Nuremberg İlkeleri (1) ile belirlenen ve Nuremberg Mahkemesi tarafından "Ağır Uluslarası Suç" olarak tanımlanan, barışa karşı işlenmiş suç tanımına giriyor.

2003 Yılı Irak savaşı, kimin rakamına inanacağınıza bağlı olarak 100.000 ile bir milyon insanın ölümüne neden oldu. Sızan bir dizi belgeye göre Bush ve Blair hükümetleri, işgal için yasal dayanaktan yoksun olduklarını biliyorlardı. Yasal dayanaktan yoksun olan Irak savaşı, başlatanların neden olduğu bir kitle katliamıydı.

Başka devletlerin eski liderleri uluslararası yasalara dayanılarak yargılandılar, bununla birlikte Irak savaşının sorumlularından hiç biri henüz mahkemeye çıkartılmadı. Blair'i Tutuklayın Kampanyası'nın amacı bu yasadışı savaşın unutulmasına engel olmak, ve yasal işlem yapılabilmesi için uluslararası destek sağlamak.

2010 Yılında gazeteci George Monbiot tarafından düzenlenen kampanya, şiddete başvurmadan "vatandaşın tutuklama hakkı'nın" kullanılmasına destek oluyor. Halk tarafından yapılan bağışlar bir ödül fonunda toplanıyor. Blair'i Tutuklayın Kampanyası kurallarına uygun bir tutuklama girişimi yapıldığında, fondaki toplam paranın dörtte biri, girişimi gerçekleştiren kişiye ödeniyor. Tom Grundy'nin girişimi kampanya şartlarına uygun dördüncü tutuklama girişimi. Bu güne kadar 11.000 pound ödeme yapıldı.

29. Yaşındaki Grundy, eski başbakan 14 Haziran 2012 tarihinde Hong Kong Üniversitesi'nde bir konuşma yaparken başbakanı tutuklamayı denedi. Kampanya bu girişimi değerlendirip ödülü paylaşmaya layık buldu. Tom Grundy ödülü farklı hayır kurumlarına bağışlamaya karar verdi.

Notlar:
1. VI. Nuremberg İlkesi aşağıdaki gibidir:
Aşağıda bahsi geçen suçlar uluslararası yasalara karşı suçlar kapsamında cezalandırılabilir:
(a) Barışa karşı işlenen suçlar:
(i) Bir savaşı planlamak, hazırlamak, başlatmak veya uluslararası anlaşma, sözleşme veya güvenceleri ihlal etmek.(ii) Madde (i)'de bahsi geçen eylemlerden her hangi birini gerçekleştirmek için ortak bir plan veya komploya dahil olmak.”
2. Bu belgelerin özetleri ve içerikleri için lütfen http://www.arrestblair.org/blairs-crimes adresini ziyaret edin.

Açlık Oyunları - George Monbiot, 14 Ağustos 2012 the Guardian


Açlık Oyunları

Dünyanın zenginleri önlediklerini iddia ettikleri açlığa kendileri neden oluyor.
George Monbiot, 14 Ağustos 2012 - Guardian

Çeviren : Murat Ertaş

Açlık zirvesi sırasında Başbakan'ın Downing Caddesi'ndeki fotoğraf çağrısına gülücükler içinde katılan Mo Farah, Pele ve Haile Gebrselassie'yi suçlamıyorum (1). Belki de Başbakan'ın denizaşırı yardım hakkındaki pederşahi ve şirketçi yaklaşımının reklamını yapmak için kullanıldıklarının farkında değillerdi. Belki insanlığa karşı işlenen suçlara öncülük ettiğini de bilmiyorlardı. Belki Cameron'un kendisi bile bilmiyor.

Batı Afrika'nın Sahel bölgesinde ortaya çıkan açlıktan haberiniz olmuştur. Kıtlık ve yüksek yiyecek fiyatları 18 milyon insanın hayatını tehdit ediyor. Görünüşe göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan son 50 yılın en kurak mevsimi, hasat verimini düşürerek yiyecek fiyatlarının daha da yükselmesine neden olacak. Dünya tahıl fiyatları, bu felakete bağlı olarak yanlızca geçen ay içinde %17 yükseldi(2).

Bu tür olayları, iklim değişikliğine bağlama konusunda oldukça dikkatliyiz: belki bu konuda aşırıya bile kaçıyoruz. NASA Goddard Institute for Space Studies başkanı James Hansen tarafından kaleme alınan bir yazı, aşırı sıcak yazların sıklığında sert bir yükseliş olduğunu gösteriyor(3). 1951 ve 1980 Yılları arasında, her yıl bu tür olaylar kara yüzeylerinin % 0.1 ve 0.2 sini etkilemiş. Şimdi ise, ortalama olarak %10'unu etkiliyor. Hansen'in açıklamasına göre "bu aşırı durumların doğal değişimle açıklanma ihtimali yok denecek kadar az”(4). Hem ABD'deki ürün verimindeki düşüş, hem de Sahel'deki kuraklık büyük ihtimalle iklim değişikliğinden kaynaklanıyor.

Fakat bu, zengin dünyanın yakıt kullanımının fakirlerin açlık çekmesine neden olduğu tek durum değil. Birleşik Kırallık, Avrupa Birliği ve Birleşik Devletler'de devletler neredeyse felaketten beter çözümleri tercih ediyorlar. Politikalarının verdiği zararı belgeleyen onca kanıta rağmen, hiçbirinin yolunu değiştirmeye niyeti yok.

Biyoyakıt zengin dünya devletlerinin zor kararlar almaktan kaçınmalarına yarıyor. Teknolojinin izin verdiği oranda yakıt ekonomisi standartlarını yükseltmeyi, özel araç yerine toplu taşımayı kullanmayı, yürümeyi ve bisiklete binmeyi, yolculuk ihtiyacını azaltan daha iyi şehir planları konusunda ısrarcı olmayı seçmek yerine, vahşi petrol tüketimini, bitkilerden elde edilen yakıtların vahşi tüketimiyle değiştirmeyi seçtiler. Hiç kimsenin daha az araç kullanması veya daha iyi bir araç yapması gerekmiyor; yakıt kaynağı dışında herşey aynı kalıyor. Sonuç ise, dünyanın en zenginleri ve en fakirleri arasındaki rekabet halinde ortaya çıkıyor, aşırı tüketim ve hayatta kalma arasında bir yarış. Bu yarışı kimin kazanacağı konusunda hiç kimsenin de bir şüphesi yok.

2004(5) Yıllarından beri bu konuda bas bas bağırıyorum, o zaman söylediğim herşey gerçekleşti. Hem ABD hem de Avrupa birliği, biyoyakıt kullanımı için yeni hedefler belirleyip oldukça cömert teşvik sistemleri geliştirdiler. Sonuç, hem insanlık hem de gezegen için tam bir felaket oldu.

Şimdiden, ABD mısır üretiminin %40'ı otomobilleri beslemek için kullanılıyor. Oran, bu yılın düşük üretimi ile birlikte yükselmiş olacak. Her ne kadar biyoyakıt pazarı Avrupa Birliği ile sınırlı olsa da dünya bitkisel yağ üretiminin yüzde yedisine ulaşmış durumda(7). Avrupa Birliği Komisyonu belirlediği hedefin (ulaşımda kullanılan yakıtların %10'u) dünya tahıl fiyatlarını %3 ile 6 arasında yükselteceğini kabul ediyor(8). Oxfam, yiyecek fiyatlarındaki her %1'lik artışın 16 milyon insanın daha aç kalmasına neden olacağını öngörüyor(9).

OECD'ye göre, 2021 yılında, dünya mısır ve ham tahıl üretiminin %14'ü, bitkisel yağ üretiminin %16'sı, ve şeker kamışı üretiminin %34'ü benzin içen ülkelerin vatandaşları kendilerini daha iyi hissetsin diye kullanılacak. Rapora göre, biyoyakıt talebinin bir kısmı artan üretimle, bir kısmı da "insani tüketimin azaltılması ile"(11) karşılanacak. Zenginler araba kullanabilsin diye fakirler açlık çekecek.

Zengin dünyanın biyoyakıt talebi, çoktan küresel bir toprak yağmasını başlatmış durumda. ActionAid tahminlerine göre Avrupalı şirketler, gelişmekte olan ülkelerde endüstriyel biyoyakıt üretimi için beş milyon hektar tarım arazisini - Danimarka'nın büyüklüğüne eşit- kapatmış bulunuyor(12). Kendileri ve yerel pazarlar için yiyecek üretimi yapan küçük çiftçiler topraklarından atılmış ve dımdızlak ortada bırakılmış durumda. Tropikal ormanlar, savanlar ve çayırlık alanlar endüstrinin hala "yeşil yakıt" dediği bitkilerin ekimi için temizlendi.

Toprağın temizlenmesinin etkileri ve kullanılan azotlu gübreler hesaba katılınca biyoyakıt fosil yakıtlardan daha fazla sera gazına neden oluyor. Satılan biyoyakıt miktarının yarısının sürdürülebilirlik kriterlerine uygun olduğunu iddia eden Birleşik Krallık, bu problemi toprak kullanımından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını hesap dışında tutarak çözüyor(16). Bu da sürdürülebilirlik kriterlerini değersiz kılıyor.

Ekilen alanların artması ile veya toprağı erozyondan koruyan, karbon ve besinleri toprakta tutan saman ve ekin köklerinin çıkartılması, ekin atıkları veya odundan elde edilen ikinci nesil biyoyakıtı bile çevresel açıdan tam bir felaket haline getiriyor. Birinci ve ikinci nesil biyoyakıtların - çiftçilerin çayırlık alanları sürüp toprağı çıplak bırakmalarının teşvik edilmesi - ve sıcak yazların bir araya gelmesi yeni bir toz çanağı için mükemmel şartları oluşturabilir.

Devlet tüm bunların farkında. Bunu kendi çalışmalarından biri de gösteriyor; Avrupa Birliği'nin biyoyakıt üretimini durdurması durumunda ihraç edilen bitkisel yağ miktarı %20 buğday miktarı ise %33 artarak dünya fiyatlarını aşağı çekecek.(17).

Başbakan'ın Pazar günkü açlık zirvesine hazırlanan, uluslararası gelişme dairesi, yükselen nüfus ile birlikte, "yiyecek üretim sistemi, yalnızca üretim miktarını artırmak yerine sürdürülebilirliğini ve en fakirlerin bile ihtiyaç duydukları yiyeceklere ulaşabilmelerini garantiye alacak şekilde elden geçirilmek zorunda olduğunu açıkladı."(18) Bununla birlikte devletin bir başka bakanlığı -ulaştırma- internet sitesinde, ülkedeki sürücülerin 4,4 milyon litre biyoyakıt kullanmasıyla böbürlenmekte.(19). Bu miktarın %30'u geri dönüştürülmüş yemek yağlarından elde edilmiş. Geri kalan 3 milyon litre rafine edilmiş enerji, David Cameron'un yardım ettiğini iddia ettiği insanların boğazından kesilmiş.
Şimdi devletin "gıda yardımı" kapsamında elini uzattığı bu insanların bir kısmı belki de aynı devletin politikaları sayesinde aç bırakılmış durumda. Bunun gibi yöntemlerle, pek çok efsanevi sporcunun da desteği ile, David Cameron, adalet kisvesi altında sadaka dağıtıyor. Bunun da fakiri özgürleştirmekle hiçbir ilgisi yok.
3. James Hansen, Makiko Satoa, Reto Ruedy, 2012. Perception of climate change. Proceedings of the National Academy of Sciences, in press. http://arxiv.org/ftp/arxiv/papers/1204/1204.1286.pdf
6. OECD and UNFAO, 2012. Agricultural Outlook, 2012-2021.
7. Alessandro Flammini, October 2008. Biofuels and the underlying causes of high food prices. UN Food and Agriculture Organisation. http://bit.ly/P7V1Zt
8. Mariann Fischer Boel, European Commissioner for Agriculture and Rural Development, 13th March 2008. Biofuels: not a magic wand, but a valuable policy tool. Speech to the 2008 World Biofuels Markets Congress. http://bit.ly/MTPDdZ
9. R.Bailey, 2008. Response of Oxfam GB to the Gallagher Review. Oxfam. Cited by ActionAid, 2010. Meals per Gallon: the impact of industrial biofuels on people and global hunger. http://www.actionaid.org.uk/doc_lib/meals_per_gallon_final.pdf
10. OECD and UNFAO, 2012. Agricultural Outlook, 2012-2021.
11. yukarı ile aynı
12. ActionAid, 2010. Meals per Gallon: the impact of industrial biofuels on people and global hunger. http://www.actionaid.org.uk/doc_lib/meals_per_gallon_final.pdf
13. PJ Crutzen, AR Mosier, KA Smith and W Winiwarter, 1 August 2007. N2O release from agro-biofuel production negates global warming reduction by replacing fossil fuels. Atmospheric Chemistry and Physics Discussions 7, pp11191–11205. http://www.atmos-chem-phys-discuss.net/7/11191/2007/acpd-7-11191-2007.pdf
14. Joseph Fargione, Jason Hill, David Tilman, Stephen Polasky, Peter Hawthorne, 7th February 2008. Land Clearing and the Biofuel Carbon Debt. Science. Doi 10.1126/science.1152747.
15. Timothy Searchinger, Ralph Heimlich, R. A. Houghton, Fengxia Dong, Amani Elobeid, Jacinto Fabiosa, Simla Tokgoz, Dermot Hayes, Tun-Hsiang Yu, 7th February 2008. Use of U.S. Croplands for Biofuels Increases Greenhouse Gases Through Emissions from Land Use Change . Science. Doi 10.1126/science.1151861.
16. “This figure may not include all emissions from direct land use change and excludes the emissions from indirect land-use changes considered in the ‘Gallagher Review’.” http://www.dft.gov.uk/statistics/releases/verified-rtfo-biofuel-statistics-2010-11/
17. Grant Davies, 2012. Removing Biofuel Support Policies: An Assessment of Projected Impacts on Global Agricultural Markets using the AGLINK-COSIMO model. DEFRA. http://www.decc.gov.uk/assets/decc/11/meeting-energy-demand/bio-energy/5134-removing-biofuel-support-policies-an-assessment-o.pdf